Şemse nine Balikesir?de iki katlı evinin alt katında tek başına yaşar. Geçimini temin etmek için daha geniş olan üst katını bir devlet memuruna kiraya verir. Şemse nine hakkında kiracısının anlattığı şu hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

            Şemse nine, 16 yaşında bir genç kızdır. Daha evliliğinin onuncu gününde seferberlik ilan edilmiş, eşi Mehmed?i cepheye çağrılmıştı. Mehmed, cepheye giderken, Şemse?nin ellerini tutmuş, gözlerinin içine bakarak, bir tembihte bulunmuştu: Şemse?m gençsin, güzelsin, senden ayrı iken gözüm hep arkada olacak. Ne olur söz ver bana! Ben gelinceye kadar sokağa çıkmayacak, namusumuza halel getirtmeyeceksin!

Şemse nine ise; Söz Mehmed?im söz... Sen gelene kadar evden dışarı adımımı bile atmayacağım. Bana emanet bıraktığın yuvamızda oturup senin dönmeni bekleyeceğim...

Vedalaşmanın sonunda Mehmed cephenin yolunu tutuyor, Şemse ninede söz verdiği gibi evine kapanıyordu. Çanakkale harbine giden eşinden pek çok mektuplar geliyor ama mehmedi hiç geri gelmiyordu.Şemse nine eşinin cepheden gönderdiği mektupları camının iç duvarlarına yapıştırmış ve her sabah onları yerinde okumaya çalışıyor hasret gideriyordu.

Şemse nine, geçimini "yakmacılık" denilen bir usulle kendisine gelen çibanlı hastaları iyileştirerek sağlıyor, kendisini davet eden komşularına: Ben Mehmed?ime söz verdim. Ya ben yokken gelir de sözünü tutmadığımı görürse ona ne cevap veririm?" diyordu. Bir mühlet sonra Mehmed, şehit düşmüş, mektupları kesilmişti. Ama Şemse nine, evinin pencerelerine ve duvarlarına astığı mektupları her sabah namazından sonra yeni baştan okuyor, sonra da gelinliğini giyip, yüz görümlüğünü takarak, Mehmed?ini beklemeye devam ediyordu.Günler, aylar, yıllar geçmiş, şavaşlar bitmiş, dönenler dönmüş fakat Mehmed hala dönmemişti. Ama Şemse gelinliğini giyerek, evin icinde dolaşma adetini bir gün bile ara vermeden sürdürüyordu. Şemse, senelerce yol gözleye gözleye, ihtiyarlamış, nine olmuştu. Fakat, hiç bitmeyen bir ümitle hala Mehmed?ine kavuşacağı günü bekliyordu. Komşuları bir akşam üstü Şemse nine?yi gelinlik giymiş, gerdanlığını takmış, odanın bir köşesinde ellerini göğsüne koymuş, ayakta beklerken görmüşlerdi. Halbuki o, bu işi hep sabah namazından sonraları yapardı .

Şaka yollu takıldılar: Nene hayrola!... Bugün pek süslüsün. Yoksa birini mi bekliyorsun?

Şemse nine, gözlerini yerden ayırmadan cevap verdi: Ben bugün evlendim. Bakın kocamın yüz görümlüğünü de taktım. Kocamı, Mehmed?imi bekliyorum. Bu nasıl bir sevda, nasıl bir vefa, nasıl bir umuttu ki, aradan yıllar geçmesine rağmen kadıncağız hala kocasını bekliyordu. Komşuları, hiçbir şey söylemeden ıslak gözlerini silerek, Şemse Nene?yi o halde bırakıp, evinin önünden ayrıldılar. Ve ertesi gün, Şemse nine?yi, gelinliğinin içinde 86 yaşında ölmüş olarak buldular. Şemse nine?nin evinden cenazesi çıkmış, ama o kocasının sözünden çıkmamıştı. Belli ki, Mehmed?i gelmiş, bu vefalı kadını yanına alıp götürmüştü.